11 Şubat 2014 Salı

Yaşasın Kuzey Cephesi



    Biz Kuzey Cephesi'yiz. Kimsenin sahibi olmadığı, başkanı olmayan, kimsenin çıkarları uğruna kullanamayacağı, içinde halkların menfaati dışında hiçbir şey olmayan halkın içinden gelen insanlarız.

  Çoğu zaman muhalifiz, çünkü haksızlık karşısında sessiz kalamıyoruz. Büyüdüğümüz sokakların, bizi büyüten ailemizin bize öğrettiği gibi her zaman halkın, haklının yanındayız. Bana ucuza kaçak telefon, benim dolmuşum var Yenimahallede gizli depoda bulunan kaçak mazottan, 10 lira verilir mi hiç şuradan kaçak sigara, biraz da kaçak çay alalım diyenlerin Uludere'ye sessiz kalmalarına karşıyız. 

  Anadolu mücadelesi veren herkesin ve her rengin yanındayız. Trabzon'da kemenCHE'yiz Artvin'de Hopa. Sivas'ta alev alev biz yandık, bazen de Roboski'de kaçakcı olduk, Zonguldak'ta madenciydik.Yıllardır emeğinin hakkını alamayan Ordu'nun fındık işçileriyiz. Çünkü direnişçi olmaktan onur duyuyoruz.

  Ve siz televizyonlarda hiçbir zaman doğruları göremeyeceksiniz. En çok buna üzülüyoruz. Ne zaman onun size söylediklerini tersleyip, ona hizmet etmekten vazgeçerseniz o zaman her şeyi göreceksiniz. Çevrenize baktığınızda aklınızda oluşan fikirler sizin fikirleriniz değil, sizin bu şekilde düşünmenizi isteyenlerin fikirleri. Asıl siz, siz olduğunuzda en büyük devrimi gerçekleştirmiş olacaksınız. Sonrasında kendinizi halk olarak bilecek ve ona hizmet edeceksiniz.

  Yaşasın Karadeniz'e sevdalı, onun onurlu insanlarının ve proletarya'nın emrinde olanlar.
  Yaşasın Türkiye Halklarına gönül vermiş, can vermiş yoldaşlar.
  Yaşasın önce hak eşitliği sonra halkların eşitliğini savunan insanlar.
  Yaşasın Kuzey Cephesi ve Ötekiler...

15 Aralık 2013 Pazar

Dokunmayan Yılan

Bir gün o dokunmayan yılan size de dokunacak. Bugün bize sahip çıkmazsanız yarın size sahip çıkacak kimseyi bulamayacaksınız.

21 Aralık 2012 Cuma

11 Kasım 2011 Cuma

Uzay'a değil, Van'a gideceksiniz.

DAHA düne kadar ne diyordu Ali Babacan, “Libya’ya 300 milyon dolarlık destek sözü vermiştik. Tamamını istediler, uçağın düşmesinden çekindik, 100 milyon dolar 1100 kilo geliyor. Önce 10 milyon doları gönderdik. 100 kilo ediyordu. Sonra 30’ar milyon dolarlık üç ayrı dilimi Ankara’da teslim ettik” açıklamasını yaparken pek pişkindi. Aynı paralelde yalan söylemeye, devletin bütün imkânlarını emperyal politikalar için (ve çıkarları) doğrultusunda hoyratça kullanmaya devam ediyor iktidar.

Şimdiyse VAN yıkıntılar içinde, iktidara yakın olanlar, TV programcıları coğrafi ayrımcılık peşinde, hani bölünmez bütünlük nerede kaldı Müslümanlığınız?

Daha düne kadar bölünmeyiz, böldürtmeyiz diyenler, bilinçaltında zaten bir sınır – çizgi belirlemişler, bölmüş, parçalamış, hesaplarını yapmışlar bile. Bunu da şimdi gün yüzüne vuruyorlar TV ekranlarından.

Öyle ya Somali için birbiriyle yarışan şarkıcılar, şovmenler, siyasiler, yardım kampanyaları yapıyordunuz, hani neredesiniz? (Yapmasınlar demiyorum yapsınlar sefaletin ırkı, dini, rengi olmaz ama niyet belli işte: şov amaçlı, olmazsa bile dönüştürecekler.) Televizyonda bir yardım programı da VAN için yapın. Telefonla bağlansın kodamanlar, bağışlasınlar binlerce lira. Filistin için değil de, HAMAS için psikopatlaşan iktidar, Libya ve Suriye’de ki işbirlikçilerine binlerce $’lar gönderen Tayyip, Gül ikilisi ve vs. diğerleri versinler ya servetlerinden paracıklar, öyle ya seçim zamanlarında itinayla adrese teslim yardımlar vardı, nerede o yardımlar?

Her yaşam kutsal değil miydi kitabınızda, biz mi yanlış biliyoruz yoksa?
http://halkingunlugu.blogspot.com/2011/10/uzaya-degil-vana-gideceksiniz.html
***
Karadeniz'in yürekli insanları okuduğunuz şeyleri bilmekle bir yere varılmadığını iyi biliyoruz hepimiz de. Kuzey Cephesi ! 'nden olanlar bunları zaten az çok biliyor önemli olan bildiğimiz bu konularda çevremizi daha duyarlı hale getirmek. Karadeniz'i köle olmaktan kurtarmak için, Kâzım'ların memleketi olduğunu hatırlatmak için uyanın artık !

4 Mayıs 2011 Çarşamba

Fikri Sönmez bu Şafaklarda !


Fikri Sönmez bu şafaklarda!

Terzi Fikri öyle bir giysi dikti ki Fatsa'ya
O Gürcü öyle bir gürledi ki arkadaşlarıyla
Noktalar, noktalı virgüller, askeri operasyonlar
Kimseler çıkaramaz Fatsa'nın sırtından!
Emek hakkının sımsıcak çıplaklığını. Can Yücel



1938 yılında Fatsa'nın en tutucu köylerinden olan Kabakdağ'da doğdu. İlkokulu bitirdikten sonra ailesinin geçimine katkıda bulunmak için bir terzinin yanında çıraklığa başladı. Yaşamının sonraki bölümünde geçimini terzilik yaparak sağladı.

Sosyalist düşünceyle 60'lı yılların ortasında tanıştı. O yıllarda TİP çerisinde çeşitli kademelerde görev aldı. Bu yıllarda gelişen antiemperyalist mücadele aktif olarak katıldı. 6. Filo'ya karşı düzenlenen eylemlerde Dev- Genç aflarındaydı. 68'den sonra Karadeniz'de emekçilerin örgütlenmesi çalışması içerisinde yer aldı.

1972'de THKP-C Davasından yargılandı. Yirmi ay kadar tutuklu kaldıktan sonra tahliye edildi. 12 Mart darbesinin ardından Karadeniz'deki devrimci mücadelenin örgütlenmesinde genç devrimcilere her zaman örnek oldu.

Fikri Sönmez 1978-79 yıllarında Giresun ve Ordu yörelerinde yapılan kitlesel Fındıkta Sömürüye Son mitinglerinin de aktif örgütleyicisi oldu.Geçtiğimiz yıllarda gerçekleştirilen fındık üreticilerinin eylemlerinde hala bu mitinglerin izlerine rastlanır.

1979 yılında yapılan Belediye seçimlerine devrimci bağımsız aday olarak katıldı. Fikri Sönmez'in başkan seçilmesinin neredeyse kesinleşmesi üzerine bölgedeki faşistler harekete geçtiler. 15 Eylül 1979 günü kendisine yapılan suikasttan bacağından yaralanarak kurtuldu.

Fikri Sönmez, daha önce CHP, AP, ve MSP'ye oy verenlerin de büyük bir bölümünün oyunu alarak Fatsa Belediye Başkanlığı seçimini, diğer tüm partilerin adaylarının aldığı toplam oy oranının toplamından daha fazla oy alarak kazandı.

Fatsa'da yürütülen ilk büyük belediye çalışmasından biri "Çamura Son Kampanyası"ydı. Fatsa sokakları müteahhitlerin keyfince sürdürülmüş plansız kanalizasyon çalışmaları nedeniyle köstebek yuvasına dönmüştü. Bütün Fatsa'nın sokaklarının temizlenerek yeniden yapılması işine teknik adamların "yıllar sürer" demelerine rağmen halkın gönüllü katılımı ve çevre ilçelerin makine ve ekipman yardımıyla çamur Fatsa'dan 2-3 ay içinde sökülüp atıldı ve ilçeye 4 km.lik yeni bir cadde yapıldı. Kampanyaya tüm ülkeden devrimcilerden gönüllü katılanlar oldu.

"Çamura Son Kampanyası"nın ardından "Fatsa Halk Kültür Şenliği" düzenlendi. Şenlik boyunca her türden sanatsal ya da kültürel etkinlikte doğrudan halkın katılımı gözetildi. Büyük kentlerde yaşayan aydınların, demokratların, sosyalistlerin; sanatçıların da katıldığı şenlik, aynı zamanda bu insanların Fatsa'da olup bitenlere tanıklık etmelerine vesile oldu.

Fatsa'da içki, kumar, kadınlara dayak atılması gibi alışkanlıklara karşı mücadele edildi. Tefeci-tüccarların elinde bulunan köylülere ait borç faizi senetleri önemli ölçüde ortadan kaldırıldı. Yol, su, kanalizasyon gibi sorunların halkın katılımı sağlanarak çözülmesi doğrultusunda adımlar atıldı. Geniş köylü kitlesinin katıldığı fındık mitingleri düzenlendi. Arazi anlaşmazlıklarından kan davalarına, köy kavgalarından aile içi sorunlara kadar her türden sorun halk tarafından devrimcilerin önüne getirilmeye başlandı ve devrimciler, bu sorunları halkla birlikte çözmeye çalıştı.

Bütün bu gelişmeler devlet yetkilileri tarafından bekleneceği üzere derin bir kaygıyla izleniyordu. Öyle ki, 50'nin üzerinde insanın öldüğü Çorum'da Alevi mahalallere faşist saldırılar sırasında dönemin Başbakanı Süleyman Demirel, "Çorum'u bırakın, Fatsa'ya bakın” diyordu.

Günlerce öyle bir gerilim yaratılmıştı ki, askeri, birliklerin ilçeye girişinde savaş çıkacakmış gibi bir hava yaratılmıştı. Oysa, o günlerde kopartılan yaygaralara karşı, ilçenin Belediye Başkanı AP, CHP ve MSP ilçe başkanlarıyla birlikte kopartılan yaygaranın asılsız olduğunu gazeteler aracılığıyla duyurmaya çalışıyor; bu küçük-yoksul ilçe insanları üzerinde oynanmak istenen oyunları açığa çıkarmak için çırpınıyorlar; gerçekleri görmesi için Demirel'i Fatsa'ya davet ediyorlardı. Ama Demirel'in derdi başkaydı ve koparılan yaygara o kadar gürültülüydü ki, kimse onları duymadı ve duymak istemedi.

Böyle bir gürültü ve toz duman içerisinde zırhlı birlikler eşliğindeki güvenlik kuvvetleri ilçeye girdiler! Güvenlik kuvvetlerine herhangi bir karşı koyma olmadı. İlçede büyük bir arama tarama operasyonuna girişildi ve 16 ruhsatsız tabanca ele geçirildi! Demirel'in "Çorum'u bırak Fatsa'ya bak" sözleriyle, Çorum'daki 50'ye yakin ölü, yakılıp yıkılan evler, barikatlar ve sabahtan akşama susmayan otomatik silahlardan başını kaldıran herkes, Fatsa'da işte bunları gördü:16 ruhsatsız tabanca!

Ve güvenlik kuvvetlerine yol gösteren yüzleri maskeli bazı sivil şahıslar. Şehirde arama yapan ekiplerin önünden giden bu "maskeli siviller" bazı kişileri gösteriyor, güvenlik kuvvetleri de onları gözaltına alıyordu. Gazeteciler, bu maskelileri merak ettiler ve bu maskeli sivil şahısların bazılarının cinayet işledikleri için polis tarafından aranan Ülkü Ocaklı militanlar olduklarını öğrendiler. Evet, aynen böyle: Silahlı saldırılara katılan, cinayet işleyen ve bu suçlarından dolayı sözde güvenlik kuvvetleri tarafından "aranan" faşist militanlar, Fatsa halkı tarafından tanınmasın diye, yüzlerine maske takılarak güvenlik kuvvetlerinin düzenlediği operasyonlara katılıyor, rehberlik ediyorlardı. Gazeteciler, Vali Reşat Akkaya'ya bu durumu sorduklarında Akkaya onların "ülkücü ve aranan şahıs olmalarının önemli olmadığını, savaşta hayat kadınlarından bile yararlanılabileceğini" söyledi.

Fatsa Nokta Operasyonu, Demirel açısından fiyasko ile sonuçlanmıştı. Başbakan, alınan sonucu yetersiz buluyordu. 3 Ağustos günü yapılan sıkıyönetim koordinasyon toplantısında okuduğu raporunda, "Fatsa'da meydana gelen olay, Fatsa Cumhuriyeti olayıdır. Orada devlet yoktur. Seyirci kalmıştır. Henüz Fatsa'nın başındayız. Kökünde Kızıldere vardır. Bu mesele yarım bırakılamaz. Bırakılırsa yüz Fatsa çıkar" diyordu

Çünkü Fatsa'da çıkarlarını korumaya kararlı bir halk vardı. Sömürüye hayır diyen bir halk vardı. Fatsa'nın karışması, kana bulanması gerekiyordu. Devletin Valisi R.Akkaya göreve başlamadan önce 11 Temmuz 1980'e dek 14 öldürme olayı olmuştu Fatsa'da. 11 Temmuz 1980'den 12 Eylül'e kadar ise (2 ayda!), tam 56 öldürme olayı yaşanacaktı.

1977 Haziran'ında Fatsa Halkevleri Şube Başkanı Kemal Kara'nın öldürülmesiyle başlayan saldırı, üç yıl sonra amacına ulaşmış, Fatsa'nın kararlı direnişi, bir askeri müdahalenin somut nedenleri arasına konulmuştu

9 Temmuz günü bir demeç veren Demirel, "küçük terör odaklarının kurutulacağını" söyledi. Fatsa, Erzincan ve Sarıkamış'tan getirilen askeri birlikler tarafından kuşatıldı.

Fatsa'nın CHP, AP ve MSP'li ilçe başkanları,11 Temmuz'da bu gelişmeler üzerine gazetelere bir açıklama yaparak şöyle dediler:

"Her yerde kan var. Biz burada huzur içindeyiz. "Fatsa'ya pasaportsuz girilmiyor" gibi söylentiler yalandır. Fatsa halkı için dosyalardan, dedikodulardan, fısıltılardan aldığınız bilgilerle karar vermeyin. Bizlerle değil, halkla görüşün."

İşte "Nokta" operasyonu bu ortamda başladı ve gelişti. Operasyon sırasında bütün Fatsa'yı ev ev, didik didik aradılar; Su Ürünleri binası hemen bir işkence hane haline getirildi.

Fikri Sönmez 11 Temmuz günü bir basın toplantısı düzenleyerek, günlerdir bir kısım basında ve televizyonda Fatsa hakkında süren spekülasyonlara cevap vermek niyetindeydi. 10 Temmuz'u 11 Temmuz'a bağlayan gece sabaha kadar bu toplantının hazırlıklarını sürdürdü. Ancak 11 Temmuz sabahı Aralarında Belediye Başkanı Fikri Sönmez'in de bulunduğu 390 kişi gözaltına alındı ve vakit yitirilmeden işkenceden geçirilmeye başlandı. Sivil faşist terör ile devlet terörü elbirliği içinde Fatsa'nın üzerine bir kâbus gibi çöktü.

MHP'li faşistler, Vali Reşat Akkaya eliyle operasyondan hemen sonra Fatsa'ya yerleştirildi; Vali onlara dernek açmaları için kendi elleriyle bir bina tuttu. Kalacak yerleri olmayan faşistlere her gün ilçeye gelip akşamları dönebilmeleri için özel otobüs seferleri düzenledi. Faşistler bellerindeki silahlarla caddelerde boy göstermeye, halka zulmetmeye, haraç toplamaya başladılar. Fatsa'da büyük bir operasyonla günlerce silah arayan polisler, bu katilleri ve bellerindeki silahları görmezden geldiler.

Ardından 12 Eylül koşullarında cezaevi yaşamı başladı. Fikri Sönmez yargılandığı dönemde de gerici basının boy hedefi oldu. Özellikle Tercüman gazetesinde sık sık "Terzi Fikri"li yalan-yanlış haberler yer alıyordu. Bu gazeteyi yönetenlerin bir çoğu şimdi “demokratın daniskası” olarak gazeteciliğe devam ediyor.

Fikri Sönmez, ilerlemiş yaşına rağmen cezaevi direnişlerinin en önünde yer aldı. Amasya Cezaevi'ndeki direnişi kırmak için bir işkence merkezi olan Suluova Et Balık Kurumu'na götürülen 25 kişiden biri de Fikri Sönmez'di. Orada 3 ay boyunca işkence gördüler ama direniş kırılamadı.

İşkenceler, cezaevleri, mahkemeler zaten yıllardır önemsemediği sağlığını iyiden iyiye bozdu. Kalbi, bütün bu yükü daha fazla kaldıramadı ve 4 Mayıs 1985 günü hayata veda etti.